Gezilen ülkelerin notları ve fotoğrafları, yemek kültürleri, dikkat edilmesi gerekenler, önemli turistik bilgiler ve dahası için e-bültene kayıt olmayı unutmayın!
Fotoğraf Ağırlıklı Gezi Notları Sitesi Gezilopedi.com ile Ufkunuzu Genişletin
22 Nisan tarihi için gidiş dönüş 110€’ya bilet bulunca Münih’e gitmek kaçınılmaz oldu, üstelik Thy uçuşu 🙂 Türkiye saatiyle 17:15’te kalkan uçak yerel saatle 19:00’da iniş yaptı. Şehre iner inmez, aşağıda detaylarından bahsedeceğim tatsız olayı yaşamamız bir parça canımızı sıktı. Münih’te doğan ve senelerce orada yaşayan arkadaşım Aydil’den aldığım tüyolarla kendimizi daha güvende hissediyorduk. Rosenheimer Platz istasyonuna yürüyerek 5 dakika mesafedeki otelimiz Derag Livinghotel am Deutschen Museum fayda-maliyet çok doğru bir seçenek değildi
, dolayısıyla gidenlere tavsiye edemeyeceğim. Hızlıca eşyalarımızı bırakıp kendimizi Münih’in sokaklarına attık. Nisan’ın sonu olduğu halde hava oldukça soğuk şansımıza. Hele döneceğimiz 24 Nisan günü kar yağdı 🙂 Şaka değil gerçekten kar yağdı. Toplamda muhteşem diyemeyeceğim ama kötü de sayılmayacak bir seyahat olarak özetleyebilirim bu geziyi.
Ülke: Almanya
Başkent: Berlin
Para Birimi: Euro
Dil: Almanca (İngilizce günlük hayat için yeterli sayılır. Türkçe’yi de es geçmemek lazım 🙂
Gezi İçin En Uygun Mevsim: Mayıs-Ekim arası
Ortalama Uçuş Süresi: Yaklaşık 2,5 Saat
Türkiye ile Saat Farkı: Türkiye’den 1 saat geride
Mutlaka Yapın: Hofbrauhaus’a gidin ve yerel kıyafetli orkestranın çaldığı müzikler eşliğinde litre litre bira için.
İlk İzlenim
Münih’te ilk dikkatimi çeken, uçsuz bucaksız ve dümdüz arazileri. Bu arazilerde çoğunda tarım yapılıyor. Şehrin neredeyse tepesi bulunmuyor, her yeri düzlük.
Münih’te neler yapılır?
Marienplatz
İşte o meşhur bilet 🙂 Bize hem Münih gezimizi eksilerde başlatan hem de toplamda aşağı yukarı 500 TL’ye mal olan o bilet bu bilet. Haritada S ile başlayan hatlar Sbahn, U ile başlayanlar Ubahn olarak geçiyor. Bu bilette havaalanından otelimizin yer aldığı Rosenheimer Platz durağı’na gidebilmek için aldığımız bilet. Bilet okuma makinesine KATLAYARAK sokup 2 kişi için 8 no’lu alana okutmamız gerekiyormuş. Bununla ilgili hiçbir açıklama olmadığı için biz binerken 1 no’lu alanı okutarak geçiş yaptık. Araçtaki kontrol görevlileri biletimizi aldığında bunu görüp bize adam başı 60€ ceza kesmek zorunda olduklarını söyleyince yaklaşık 15 dakika süren ateşli tartışmanın fitili ateşlenmiş oldu. 13 €’ya aldığımız ve okuttuğumuz bir bilet var elimizde, yanlış yere okuttuğumuz için toplamda 120€ ceza kesiliyor. Tüm o bağırış, debelenmelerimiz karşısında sakinliğini koruyan görevliler 3 seçeneğimiz olduğunu söyledi: Parayı peşin ödemek, pasaportlarımıza işletip 2 hafta içerisinde ödemek ya da polis çağırmak. Ben o sinirle ‘polis çağırın’ seçeneğini devreye soktuğumda Tuğçe’nin bakışını hiç unutamıyorum Başımıza daha büyük işler geleceğiyle ilgili beni uyardı ve pasaportlarımıza işleterek itiraz hakkımızı saklı tutmak istedik. Sonuç olarak hiçbir yetkili mercii olmadığını, mail yoluyla şikayetlerimizi ileteceğimizi öğrendik. Almanca bilen bir arkadaşımız, mağduriyetimizi anlatan bir maili yazdı fakat hiçbir cevap gelmediği için 120€ cezayı, transfer için de 30€ masrafla birlikte ödemek zorunda kaldık.
Brauhaus demişken, en sevdiğim bira markası olan Paulaner’in brauhaus’una gitmemek ve bahsetmemek olmayacağı için sektirmedim 🙂 U3 ya da U6 hatlarından birini kullanarak Goetheplatz’da inerek ulaşabilirsiniz. Bu koca bina, biranın başkenti gibi. Şurayı bulduğumdaki mutluluğumu en iyi bilen Tuğçe. Çünkü her gittiğim ülkede, bira içeceksem önce lokal markalarını tadarım, sonrasında da deliler gibi Paulaner ararım. Bu alışkanlığım Çin’de kaldığım 1 seneden hatıra. Detayını Çin ile ilgili yazımda anlatacağım 🙂
22 Nisan’da gittiğimiz Münih’te, Octoberfest’in bir beden küçüğü olan Springfest’e denk geldik. Önceden ayarlasak bu kadar denk gelmezdi. S3, S4, S6 gibi ana hatlardan birine binip Hackerbrücke istasyonunda inerek ulaşılabiliyor. Büyük bir panayır alanında eğlence üniteleri, yeme içme bölümleri, ufak bir fuar alanı ve büyük bir çadırın içinde sular gibi içilen biralar 🙂 Ortam çok güzel. Yüzlerce kişi koca koca bardaklarda, canlı müzik eşliğinde biralarını yudumlarken gerginlik yerine sadece eğlence hakim. En çokta bu güven duygusunu seviyorum. Kendi ülkemizde böyle bir organizasyonu, yüreğim bu kadar rahat mümkün değil geçiremem. Oysa bahsettiğim bu alanda herkes o kadar keyifli ki…
Münih’teki en meşhur mekanların başında Brauhaus’lar yani bira evleri geliyor. Memlekete döndüğünüzde bira içmekten soğutacak güzellikteki biralarınızı içerken yanında hem yerel hem de uluslararası yemeklerden almanız da mümkün. Brauhaus’ların en meşhuru ise bu Hofbrauhaus. Marienplatz istasyonunda indikten sonra 5 dakikalık yürüme mesafesinde yer alan mekanda çok güzel bir canlı müzik yapılıyor. Yerel kıyafetleriyle mekanın tam ortasında yer alan müzisyenler, yüksek tavanlı ve tarihi mekanı daha çekici kılıyor.
Münih’te ilk dikkatimi çeken, uçsuz bucaksız ve dümdüz arazileri. Bu arazilerde çoğunda tarım yapılıyor. Şehrin neredeyse tepesi bulunmuyor, her yeri düzlük.
U3 hattına binip Olympiazentrum durağında inerek ulaşılıyor. ‘Alman disiplini’ klişesinin kemik bulmuş hali diyebilirim bu müzeye.
English Garden, bir çok Avrupa ülkesinde olduğu gibi şehir hayatının koşturmasından bunalan vatandaşların nefes alması için tasarlanmış yemyeşil ve çok büyük bir şehir parkı. U6 hattının Giselastrasse veya Muncher Freiheit durağında inip 3-5 dakika yürüyerek ulaşabiliyorsunuz. Bisikletinizi kiralayıp uzun ve güzel bir nefes alma gezisi yapabileceğiniz gibi bacaklarınıza güveniyorsanız en az 7-8 km.lik bir yürüyüşle de tadına varacağınızı garanti ediyorum.
Şehirde Hard Rock Cafe bulunuyor. Meşhur Hofbrauhaus’un tam karşısında yer alan Hard Rock Cafe tutkunlarını yeme-içme ve alışveriş için bekliyor.
Marienplatz Meydanı, şehrin Taksim’i gibi. Her daim ciddi bir kalabalık ve cıvıltı söz konusu. Meydanda yer alan bu bina, Belediye Binası. Aynı meydanda eski belediye binası da yer alıyor. Ulaşım oldukça rahat. Neredeyse bütün U Bahn ve S Bahn araçlarının ortak durağı durumunda olan meydan Münih’in olmazsa olmazlarından.
English Garden, bir çok Avrupa ülkesinde olduğu gibi şehir hayatının koşturmasından bunalan vatandaşların nefes alması için tasarlanmış yemyeşil ve çok büyük bir şehir parkı. U6 hattının Giselastrasse veya Muncher Freiheit durağında inip 3-5 dakika yürüyerek ulaşabiliyorsunuz. Bisikletinizi kiralayıp uzun ve güzel bir nefes alma gezisi yapabileceğiniz gibi bacaklarınıza güveniyorsanız en az 7-8 km.lik bir yürüyüşle de tadına varacağınızı garanti ediyorum.
Şehirde Hard Rock Cafe bulunuyor. Meşhur Hofbrauhaus’un tam karşısında yer alan Hard Rock Cafe tutkunlarını yeme-içme ve alışveriş için bekliyor.
Brauhaus demişken, en sevdiğim bira markası olan Paulaner’in brauhaus’una gitmemek ve bahsetmemek olmayacağı için sektirmedim 🙂 U3 ya da U6 hatlarından birini kullanarak Goetheplatz’da inerek ulaşabilirsiniz. Bu koca bina, biranın başkenti gibi. Şurayı bulduğumdaki mutluluğumu en iyi bilen Tuğçe. Çünkü her gittiğim ülkede, bira içeceksem önce lokal markalarını tadarım, sonrasında da deliler gibi Paulaner ararım. Bu alışkanlığım Çin’de kaldığım 1 seneden hatıra. Detayını Çin ile ilgili yazımda anlatacağım 🙂
22 Nisan’da gittiğimiz Münih’te, Octoberfest’in bir beden küçüğü olan Springfest’e denk geldik. Önceden ayarlasak bu kadar denk gelmezdi. S3, S4, S6 gibi ana hatlardan birine binip Hackerbrücke istasyonunda inerek ulaşılabiliyor. Büyük bir panayır alanında eğlence üniteleri, yeme içme bölümleri, ufak bir fuar alanı ve büyük bir çadırın içinde sular gibi içilen biralar 🙂 Ortam çok güzel. Yüzlerce kişi koca koca bardaklarda, canlı müzik eşliğinde biralarını yudumlarken gerginlik yerine sadece eğlence hakim. En çokta bu güven duygusunu seviyorum. Kendi ülkemizde böyle bir organizasyonu, yüreğim bu kadar rahat mümkün değil geçiremem. Oysa bahsettiğim bu alanda herkes o kadar keyifli ki…
Münih’teki en meşhur mekanların başında Brauhaus’lar yani bira evleri geliyor. Memlekete döndüğünüzde bira içmekten soğutacak güzellikteki biralarınızı içerken yanında hem yerel hem de uluslararası yemeklerden almanız da mümkün. Brauhaus’ların en meşhuru ise bu Hofbrauhaus. Marienplatz istasyonunda indikten sonra 5 dakikalık yürüme mesafesinde yer alan mekanda çok güzel bir canlı müzik yapılıyor. Yerel kıyafetleriyle mekanın tam ortasında yer alan müzisyenler, yüksek tavanlı ve tarihi mekanı daha çekici kılıyor.
Münih’te ilk dikkatimi çeken, uçsuz bucaksız ve dümdüz arazileri. Bu arazilerde çoğunda tarım yapılıyor. Şehrin neredeyse tepesi bulunmuyor, her yeri düzlük.
Marienplatz Meydanı, şehrin Taksim’i gibi. Her daim ciddi bir kalabalık ve cıvıltı söz konusu. Meydanda yer alan bu bina, Belediye Binası. Aynı meydanda eski belediye binası da yer alıyor. Ulaşım oldukça rahat. Neredeyse bütün U Bahn ve S Bahn araçlarının ortak durağı durumunda olan meydan Münih’in olmazsa olmazlarından.
Marienplatz Meydanı, şehrin Taksim’i gibi. Her daim ciddi bir kalabalık ve cıvıltı söz konusu. Meydanda yer alan bu bina, Belediye Binası. Aynı meydanda eski belediye binası da yer alıyor. Ulaşım oldukça rahat. Neredeyse bütün U Bahn ve S Bahn araçlarının ortak durağı durumunda olan meydan Münih’in olmazsa olmazlarından.
Bmw Müzesi
U3 hattına binip Olympiazentrum durağında inerek ulaşılıyor. ‘Alman disiplini’ klişesinin kemik bulmuş hali diyebilirim bu müzeye.
Hofbrauhaus
Münih’teki en meşhur mekanların başında Brauhaus’lar yani bira evleri geliyor. Memlekete döndüğünüzde bira içmekten soğutacak güzellikteki biralarınızı içerken yanında hem yerel hem de uluslararası yemeklerden almanız da mümkün. Brauhaus’ların en meşhuru ise bu Hofbrauhaus. Marienplatz istasyonunda indikten sonra 5 dakikalık yürüme mesafesinde yer alan mekanda çok güzel bir canlı müzik yapılıyor. Yerel kıyafetleriyle mekanın tam ortasında yer alan müzisyenler, yüksek tavanlı ve tarihi mekanı daha çekici kılıyor.
English Garden
İşte o meşhur bilet 🙂 Bize hem Münih gezimizi eksilerde başlatan hem de toplamda aşağı yukarı 500 TL’ye mal olan o bilet bu bilet. Haritada S ile başlayan hatlar Sbahn, U ile başlayanlar Ubahn olarak geçiyor. Bu bilette havaalanından otelimizin yer aldığı Rosenheimer Platz durağı’na gidebilmek için aldığımız bilet. Bilet okuma makinesine KATLAYARAK sokup 2 kişi için 8 no’lu alana okutmamız gerekiyormuş. Bununla ilgili hiçbir açıklama olmadığı için biz binerken 1 no’lu alanı okutarak geçiş yaptık. Araçtaki kontrol görevlileri biletimizi aldığında bunu görüp bize adam başı 60€ ceza kesmek zorunda olduklarını söyleyince yaklaşık 15 dakika süren ateşli tartışmanın fitili ateşlenmiş oldu. 13 €’ya aldığımız ve okuttuğumuz bir bilet var elimizde, yanlış yere okuttuğumuz için toplamda 120€ ceza kesiliyor. Tüm o bağırış, debelenmelerimiz karşısında sakinliğini koruyan görevliler 3 seçeneğimiz olduğunu söyledi: Parayı peşin ödemek, pasaportlarımıza işletip 2 hafta içerisinde ödemek ya da polis çağırmak. Ben o sinirle ‘polis çağırın’ seçeneğini devreye soktuğumda Tuğçe’nin bakışını hiç unutamıyorum Başımıza daha büyük işler geleceğiyle ilgili beni uyardı ve pasaportlarımıza işleterek itiraz hakkımızı saklı tutmak istedik. Sonuç olarak hiçbir yetkili mercii olmadığını, mail yoluyla şikayetlerimizi ileteceğimizi öğrendik. Almanca bilen bir arkadaşımız, mağduriyetimizi anlatan bir maili yazdı fakat hiçbir cevap gelmediği için 120€ cezayı, transfer için de 30€ masrafla birlikte ödemek zorunda kaldık.
Brauhaus demişken, en sevdiğim bira markası olan Paulaner’in brauhaus’una gitmemek ve bahsetmemek olmayacağı için sektirmedim 🙂 U3 ya da U6 hatlarından birini kullanarak Goetheplatz’da inerek ulaşabilirsiniz. Bu koca bina, biranın başkenti gibi. Şurayı bulduğumdaki mutluluğumu en iyi bilen Tuğçe. Çünkü her gittiğim ülkede, bira içeceksem önce lokal markalarını tadarım, sonrasında da deliler gibi Paulaner ararım. Bu alışkanlığım Çin’de kaldığım 1 seneden hatıra. Detayını Çin ile ilgili yazımda anlatacağım 🙂
22 Nisan’da gittiğimiz Münih’te, Octoberfest’in bir beden küçüğü olan Springfest’e denk geldik. Önceden ayarlasak bu kadar denk gelmezdi. S3, S4, S6 gibi ana hatlardan birine binip Hackerbrücke istasyonunda inerek ulaşılabiliyor. Büyük bir panayır alanında eğlence üniteleri, yeme içme bölümleri, ufak bir fuar alanı ve büyük bir çadırın içinde sular gibi içilen biralar 🙂 Ortam çok güzel. Yüzlerce kişi koca koca bardaklarda, canlı müzik eşliğinde biralarını yudumlarken gerginlik yerine sadece eğlence hakim. En çokta bu güven duygusunu seviyorum. Kendi ülkemizde böyle bir organizasyonu, yüreğim bu kadar rahat mümkün değil geçiremem. Oysa bahsettiğim bu alanda herkes o kadar keyifli ki…
Münih’teki en meşhur mekanların başında Brauhaus’lar yani bira evleri geliyor. Memlekete döndüğünüzde bira içmekten soğutacak güzellikteki biralarınızı içerken yanında hem yerel hem de uluslararası yemeklerden almanız da mümkün. Brauhaus’ların en meşhuru ise bu Hofbrauhaus. Marienplatz istasyonunda indikten sonra 5 dakikalık yürüme mesafesinde yer alan mekanda çok güzel bir canlı müzik yapılıyor. Yerel kıyafetleriyle mekanın tam ortasında yer alan müzisyenler, yüksek tavanlı ve tarihi mekanı daha çekici kılıyor.
Münih’te ilk dikkatimi çeken, uçsuz bucaksız ve dümdüz arazileri. Bu arazilerde çoğunda tarım yapılıyor. Şehrin neredeyse tepesi bulunmuyor, her yeri düzlük.
U3 hattına binip Olympiazentrum durağında inerek ulaşılıyor. ‘Alman disiplini’ klişesinin kemik bulmuş hali diyebilirim bu müzeye.
English Garden, bir çok Avrupa ülkesinde olduğu gibi şehir hayatının koşturmasından bunalan vatandaşların nefes alması için tasarlanmış yemyeşil ve çok büyük bir şehir parkı. U6 hattının Giselastrasse veya Muncher Freiheit durağında inip 3-5 dakika yürüyerek ulaşabiliyorsunuz. Bisikletinizi kiralayıp uzun ve güzel bir nefes alma gezisi yapabileceğiniz gibi bacaklarınıza güveniyorsanız en az 7-8 km.lik bir yürüyüşle de tadına varacağınızı garanti ediyorum.
Şehirde Hard Rock Cafe bulunuyor. Meşhur Hofbrauhaus’un tam karşısında yer alan Hard Rock Cafe tutkunlarını yeme-içme ve alışveriş için bekliyor.
Marienplatz Meydanı, şehrin Taksim’i gibi. Her daim ciddi bir kalabalık ve cıvıltı söz konusu. Meydanda yer alan bu bina, Belediye Binası. Aynı meydanda eski belediye binası da yer alıyor. Ulaşım oldukça rahat. Neredeyse bütün U Bahn ve S Bahn araçlarının ortak durağı durumunda olan meydan Münih’in olmazsa olmazlarından.
English Garden, bir çok Avrupa ülkesinde olduğu gibi şehir hayatının koşturmasından bunalan vatandaşların nefes alması için tasarlanmış yemyeşil ve çok büyük bir şehir parkı. U6 hattının Giselastrasse veya Muncher Freiheit durağında inip 3-5 dakika yürüyerek ulaşabiliyorsunuz. Bisikletinizi kiralayıp uzun ve güzel bir nefes alma gezisi yapabileceğiniz gibi bacaklarınıza güveniyorsanız en az 7-8 km.lik bir yürüyüşle de tadına varacağınızı garanti ediyorum.
Şehirde Hard Rock Cafe bulunuyor. Meşhur Hofbrauhaus’un tam karşısında yer alan Hard Rock Cafe tutkunlarını yeme-içme ve alışveriş için bekliyor.
Brauhaus demişken, en sevdiğim bira markası olan Paulaner’in brauhaus’una gitmemek ve bahsetmemek olmayacağı için sektirmedim 🙂 U3 ya da U6 hatlarından birini kullanarak Goetheplatz’da inerek ulaşabilirsiniz. Bu koca bina, biranın başkenti gibi. Şurayı bulduğumdaki mutluluğumu en iyi bilen Tuğçe. Çünkü her gittiğim ülkede, bira içeceksem önce lokal markalarını tadarım, sonrasında da deliler gibi Paulaner ararım. Bu alışkanlığım Çin’de kaldığım 1 seneden hatıra. Detayını Çin ile ilgili yazımda anlatacağım 🙂
22 Nisan’da gittiğimiz Münih’te, Octoberfest’in bir beden küçüğü olan Springfest’e denk geldik. Önceden ayarlasak bu kadar denk gelmezdi. S3, S4, S6 gibi ana hatlardan birine binip Hackerbrücke istasyonunda inerek ulaşılabiliyor. Büyük bir panayır alanında eğlence üniteleri, yeme içme bölümleri, ufak bir fuar alanı ve büyük bir çadırın içinde sular gibi içilen biralar 🙂 Ortam çok güzel. Yüzlerce kişi koca koca bardaklarda, canlı müzik eşliğinde biralarını yudumlarken gerginlik yerine sadece eğlence hakim. En çokta bu güven duygusunu seviyorum. Kendi ülkemizde böyle bir organizasyonu, yüreğim bu kadar rahat mümkün değil geçiremem. Oysa bahsettiğim bu alanda herkes o kadar keyifli ki…
Münih’teki en meşhur mekanların başında Brauhaus’lar yani bira evleri geliyor. Memlekete döndüğünüzde bira içmekten soğutacak güzellikteki biralarınızı içerken yanında hem yerel hem de uluslararası yemeklerden almanız da mümkün. Brauhaus’ların en meşhuru ise bu Hofbrauhaus. Marienplatz istasyonunda indikten sonra 5 dakikalık yürüme mesafesinde yer alan mekanda çok güzel bir canlı müzik yapılıyor. Yerel kıyafetleriyle mekanın tam ortasında yer alan müzisyenler, yüksek tavanlı ve tarihi mekanı daha çekici kılıyor.
Münih’te ilk dikkatimi çeken, uçsuz bucaksız ve dümdüz arazileri. Bu arazilerde çoğunda tarım yapılıyor. Şehrin neredeyse tepesi bulunmuyor, her yeri düzlük.
Marienplatz Meydanı, şehrin Taksim’i gibi. Her daim ciddi bir kalabalık ve cıvıltı söz konusu. Meydanda yer alan bu bina, Belediye Binası. Aynı meydanda eski belediye binası da yer alıyor. Ulaşım oldukça rahat. Neredeyse bütün U Bahn ve S Bahn araçlarının ortak durağı durumunda olan meydan Münih’in olmazsa olmazlarından.
English Garden, bir çok Avrupa ülkesinde olduğu gibi şehir hayatının koşturmasından bunalan vatandaşların nefes alması için tasarlanmış yemyeşil ve çok büyük bir şehir parkı. U6 hattının Giselastrasse veya Muncher Freiheit durağında inip 3-5 dakika yürüyerek ulaşabiliyorsunuz. Bisikletinizi kiralayıp uzun ve güzel bir nefes alma gezisi yapabileceğiniz gibi bacaklarınıza güveniyorsanız en az 7-8 km.lik bir yürüyüşle de tadına varacağınızı garanti ediyorum.
Hard Rock Cafe
Şehirde Hard Rock Cafe bulunuyor. Meşhur Hofbrauhaus’un tam karşısında yer alan Hard Rock Cafe tutkunlarını yeme-içme ve alışveriş için bekliyor.
Paulaner Brauhaus
Brauhaus demişken, en sevdiğim bira markası olan Paulaner’in brauhaus’una gitmemek ve bahsetmemek olmayacağı için sektirmedim 🙂 U3 ya da U6 hatlarından birini kullanarak Goetheplatz’da inerek ulaşabilirsiniz. Bu koca bina, biranın başkenti gibi. Şurayı bulduğumdaki mutluluğumu en iyi bilen Tuğçe. Çünkü her gittiğim ülkede, bira içeceksem önce lokal markalarını tadarım, sonrasında da deliler gibi Paulaner ararım. Bu alışkanlığım Çin’de kaldığım 1 seneden hatıra. Detayını Çin ile ilgili yazımda anlatacağım 🙂
Springfest
22 Nisan’da gittiğimiz Münih’te, Octoberfest’in bir beden küçüğü olan Springfest’e denk geldik. Önceden ayarlasak bu kadar denk gelmezdi. S3, S4, S6 gibi ana hatlardan birine binip Hackerbrücke istasyonunda inerek ulaşılabiliyor. Büyük bir panayır alanında eğlence üniteleri, yeme içme bölümleri, ufak bir fuar alanı ve büyük bir çadırın içinde sular gibi içilen biralar 🙂 Ortam çok güzel. Yüzlerce kişi koca koca bardaklarda, canlı müzik eşliğinde biralarını yudumlarken gerginlik yerine sadece eğlence hakim. En çokta bu güven duygusunu seviyorum. Kendi ülkemizde böyle bir organizasyonu, yüreğim bu kadar rahat mümkün değil geçiremem. Oysa bahsettiğim bu alanda herkes o kadar keyifli ki…
Münih’te AMAN DİKKAT!!!
İşte o meşhur bilet 🙂 Bize hem Münih gezimizi eksilerde başlatan hem de toplamda aşağı yukarı 500 TL’ye mal olan o bilet bu bilet. Haritada S ile başlayan hatlar Sbahn, U ile başlayanlar Ubahn olarak geçiyor. Bu bilette havaalanından otelimizin yer aldığı Rosenheimer Platz durağı’na gidebilmek için aldığımız bilet. Bilet okuma makinesine KATLAYARAK sokup 2 kişi için 8 no’lu alana okutmamız gerekiyormuş. Bununla ilgili hiçbir açıklama olmadığı için biz binerken 1 no’lu alanı okutarak geçiş yaptık. Araçtaki kontrol görevlileri biletimizi aldığında bunu görüp bize adam başı 60€ ceza kesmek zorunda olduklarını söyleyince yaklaşık 15 dakika süren ateşli tartışmanın fitili ateşlenmiş oldu. 13 €’ya aldığımız ve okuttuğumuz bir bilet var elimizde, yanlış yere okuttuğumuz için toplamda 120€ ceza kesiliyor. Tüm o bağırış, debelenmelerimiz karşısında sakinliğini koruyan görevliler 3 seçeneğimiz olduğunu söyledi: Parayı peşin ödemek, pasaportlarımıza işletip 2 hafta içerisinde ödemek ya da polis çağırmak. Ben o sinirle ‘polis çağırın’ seçeneğini devreye soktuğumda Tuğçe’nin bakışını hiç unutamıyorum Başımıza daha büyük işler geleceğiyle ilgili beni uyardı ve pasaportlarımıza işleterek itiraz hakkımızı saklı tutmak istedik. Sonuç olarak hiçbir yetkili mercii olmadığını, mail yoluyla şikayetlerimizi ileteceğimizi öğrendik. Almanca bilen bir arkadaşımız, mağduriyetimizi anlatan bir maili yazdı fakat hiçbir cevap gelmediği için 120€ cezayı, transfer için de 30€ masrafla birlikte ödemek zorunda kaldık.